40 yılın yazıları

JoKeR

Active member
İBRAHİM DEMİRCİ

Ali Karaçalı, Kamçı isimli hikaye kitabının müellifi. (Edebiyat Mecmuası Yayınları, 1982; Hece Yayınları, 2020). Hece Yayınlarının deneme dizisinde yayımlanan Gün Karşı Doruktan, Ali Karaçalı’nın ikinci kitabı. 2021’in Ekim ayında kitap piyasaya çıktığında Necip Tosun’un, Ali Karaçalı’nın az yazıyor oluşuna hayıflanan bir cıvıltısını gördüm. Bir yandan ona hak verirken öte yandan “Her şey olması gerektiği gibi” dedim.

Kitabın ismi bana çabucak Necip Fazıl’ın “Aydınlık” şiirini hatırlattı. 1923 yılında çabucak hemen 17-18 yaşlarında bir genç olan şair şöyleki seslenir:

Uyan yarim, uyan, söndü yıldızlar,
Gün karşı doruktan doğmak üzredir.
Her sabah güneşi seyreden kızlar,
Mahmur gözlerini oğmak üzredir.
Uyan yârim, sesler geldi derinden,
Karanlık oynadı, koptu yerinden;
Birinci ışık, kapının eşiklerinden,
Artık, bir gölgeyi koğmak üzredir.
Sevgilim, kapımı çaldı aydınlık,
Baygın gözlerimi aldı aydınlık,
İçimde tıkandı, kaldı aydınlık,
Bu aydınlık beni boğmak üzredir.

Karanlıklara tutkun Kaldırımlar şairinin gençlik buhranlarını sevgilisiyle paylaşmak isteyen bu seslenişinin gerisinde siyasal-toplumsal karmaşaların da bir magma yoğunluğuyla kımıldanmakta olduğunu hissediyorum.

Gün Karşı Tepeden’in girişinde Ali Karaçalı, kitabı oluşturan yazıları, “yaşamımın kırk yılının yazıya dökülmüş kayıtlarından küçük bir seçki.” diye sunmuş (s.8).

MECMUA YAZILARI

Gün Karşı Doruktan, Ali Karaçalı, Hece Yayınları, Kasım 2021, 112 sayfa


Üç kısma ayrılan yapıtın birinci kısmı: Doğu Yazıları, 1981-1982 senelerında Edebiyat Mecmuasında yayımlanmış 15 metinden oluşuyor.. Bu metinlerde muharririn öykücü duyarlığı, gevezeliğe hiç sapmayan keskin gözlemciliği dikkat çekiyor. Ağrı’ya öğretmen olarak giden Ali Karaçalı, ora halkının Ağrı’dan epeyce Karaköse söylemiş olduğini görür görmez şaşırıyor. Birebir şaşkınlığı ben de bir öğrenci seyahatinde hayatıştım. Doğubeyazıt’ın “Eyalet” olarak anıldığını da öğreniyoruz. Arif Ay’ın dizeleriyle yoğunluğu artırılmış metinler, ince sızılar, koyu hüzünler, ağır merhametler kabartıyor: Dilenci bayan, ayakkabı boyacısı çocuk Abuzer, içimizde düşler ve hasretler uyandıran çoban… Ali Karaçalı, yoksulluk edebiyatına yüz vermez: “Bütün bu yoksullukların, yoksunlukların yanında, bu yüzlerde, bu alınlarda ışıyan onuru, tevekkülü ve sabrı da görürsünüz (s. 20). Hasan Kalesi’ne gidilmişse olağan olarak “büyük bilge” İbrahim Hakkı Hazretleri anılacaktır; yapıtı Marifetname, Tillo’daki ustası Pir İsmail Fakirullah hatırlanacak ve hatırlatılacaktır. Kahvelerde çay üstüne çay, sigara üstüne sigara içen işsizlerden biri, “Allah’tan umut kesilmez!” diyor, “Allah kerimdir.” (s. 23).

GÜNLÜK HAYATA DA DOKUNUYOR

Kısmın son metni “Bir Yeryüzü Damarı: Ağrı”yı Ali Karaçalı, adaşı Ali Göçer’in bir mektubundan aldığı şu cümlelerle bitirmiş: “Ne fevkaladedir Ağrı Dağı’nın o görkemli oturuşu toprağa. Güya gökyüzüne yanlışsız tırmanmış bir yükselti değil de toprağı sıkıca yakalamış, savrulup dağılmasını önleyen bir yeryüzü damarı: Kocaman bir damar. Bir de Ayasofya’da gördüm toprağa oturuştaki o süper rahatlığı. Yeryüzünü tutan damarlardan biri de Ayasofya’dır (s. 27-28).

Kitabın ikinci kısmının ismi: “Önyazılar”. Ali Karaçalı’nın Türk Lisanı mecmuasında yayımlanan sunuş yazılarından birincisi, mecmuayı yönetmeye başladığı 2013 yılı Ocak ayına ilişkin: “Yeni Bir Başlangıç” başlıklı metinde geçen “ortak bedelimiz Türkçe” vurgusu dikkate paha (s.32). “Necip Fazıl’a Özel”, “Sezai Karakoç’un Şiiri”, “Soru”, “Koşu, “Bahara Övgü”, “Mayıs Çağrısı”, “Bayraklar Yarıya”. Burada durmalıyım. Zira bu metinde Türk Lisanı mecmuasının ve Ali Karaçalı’nın Soma’daki maden faciası karşısında ortaya koyduğu tepkisi görüyoruz (s. 45-46). Devam edelim: “Temmuz Ateşi”, “Yangın”, “Eylül Serinliği”, “Çocuk ve İlkgençlik Edebiyatı”, “Çocuğa ve Çocukluğa Övgü”, “Çimenler Yeşerecek, İğdeler Açacak mı?”, “Belki Biz de Bir Rüyayız”, “Temmuz Sancısı”, “Ağustos Işığı” “Zamanın yineı yoktur”, “Dilin Perdelerini Açmak”, “Bir Soru”, “Şairler Acıya Dokundu Bu defa: Cildimizi Yakan Ateşe”, “Nisan Ağırlaması”. Türk Dili’nin 2016 Mayıs sayısında yayımlanan yazı: “Başlangıçla Bitiş içinde”, ağırbaşlı ve olgun bir veda yazısı. “Bir soruşturmaya yanıt bağlamında kısa periyodik bir değişim odağında Türk Dili” isimli metin Ali Karaçalı’nın dergicilik macerasına da ışık tutan değerli bir yazı. Bu kısmın ortasında beğenilen bir ayraç olarak duran bu metin Edebiyat Ortamı mecmuasında yayımlanmış. İzleyen iki yazıdan birincisi, Hece’nin Deneme Özel Sayısı’nın sunuş yazısı, ikincisi de Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim mecmuasının Tanınan Kültür ve Gençlik Özel Sayısı’nın açış metni.

Kitabın en dokunaklı kısmı Hüzünler’in başında “Nuri Pakdil’e Mektup”u okurken gördüğüm “ankara” inceliğinin hüzünlere bir tebessüm kattığını belirtmek isterim. “Herşey Eninde Sonunda Sessizdir”de derin ve çarpıcı bir İlhami Çiçek meşherine mazhar oluyorsunuz. “Hüzün Saati’ne Önyazı”, Kâmil Aydoğan’ın şiirlerini yayıma hazırlayan Ali Karaçalı’nın dostluk ve vefa borcunu nasıl güzelce ösöylemiş olduğini gösteriyor.

Kitabın son iki metninden birincisi “Ayna ve Suret”i tesirli bir ahlâk dersi, ikincisi “Anlamı Örtmek Beceri mi?”yi uyarıcı bir sanat rehberi olarak okudum.

Gün Karşı Tepeden’in her sözcüğü için Ali Karaçalı’ya teşekkür ediyorum.
 
Üst