JoKeR
Active member
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Medeniyet Üniversitesi İnsan Hak ve Hürriyetleri Kulübünün, İstanbul Medeniyet Üniversitesinin Aşık Paşa Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen “Heybemdeki Ömür” isimli iftar programı ve gençlik söyleşisine katıldı.
Hoş bir açılışta bulunma imkanı olduğunu tabir eden Kalın, Ayasofya-i Kebir Camii’nin yanında Fatih Medresesi bulunduğunu ve buranın İstanbul’un İslam kenti haline gelişinin kilometre taşlarından biri olduğunu söylemiş oldu. Fatih Medresesi’nin tarihini anlatan Kalın, buranın, Ali Kuşçu’nun, Molla Hüsrev’in ders verdiği tarihi bir yer olduğunu vurguladı.
Kalın, “Oranın bir daha restore edilmiş halini görmek ve açılışını yapmak büyük bir mutluluktu. Emeği geçen herkese teşekkür etmek istiyorum. Natürel ki evvela Cumhurbaşkanı’mızın bu bahisteki hakikaten çabaları, bu mevzulara verdiği kıymet hamdolsun bu türlü tezahür ediyor. Ayasofya’yı her ziyaret ettiğimizde, alnımızı her secdeye götürdüğümüzde orada yine şükre vesile bir hal ve bir yer ile kavuşmanın, buluşmanın memnunluğunu yaşıyoruz.” diye konuştu.
Kendisine ”Heybemdeki Ömür” programını önerdikleri vakit kıssasını de anlatmak istediğini söz eden Kalın, bir üniversite öğrencisinin bir mektupla, hayli hoş bir Türkçeyle kendisini bu programa davet ettiğini söylemiş oldu.
Kalın, yazılan mektup ve davetten dolayı teşekkür etmek istediğini belirterek, şunları lisana getirdi:
“İnsanın natürel kendisinden bahsetmesi hayli kolay bir şey değil. Beşerler kolay olduğunu zannederler fakat değil. niye? Zira aslında hiç birimiz bir yalnız ada değiliz. Hepimiz bir büyük gerçekliğin, hakikatin kesimiyiz. Bizim medeniyetimizde yalnızca bizde de değil doğal aslında Hint, Çin, kadim Mısır medeniyetinde hatta kadim Yunan medeniyetinde insan daima büyük bir bütünün kesimi olarak görülmüş, tanımlanmış, kendini de bu bütünün içerisinde anlamlandırmaya çalışmış bir öznedir.“
kimi vakit ‘öteki’ denilen şeylerin insanı zenginleştirdiğine vurgu yapan Kalın, niyet tarihinde iki kıymetli önerme, buyruk ve ünlem olduğunu anlattı.
“İNSANIN KENDİNİ BİLMESİ KOLAY BİR İŞ DEĞİL BİR ÖMÜRLÜK MACERADIR”
Kalın, şöyleki konuştu:
“Birincisi ‘Kendini bil’ kelamı, buyruğu, tavsiyesi ve buyruğudur. İkincisi de çabucak sonrasında İslam medeniyetinin geliştirerek, bir cümle ekleyerek kemale erdirdiği ‘Kendini bilen Rabb’ini bilir’ tabiridir. Varlığa, eşyaya, tabiata, olaylara, tarihe, kültüre, sanata ait ne öğrenmek istiyorsan öğren fakat son analizde bütün bunların hülasası seni ‘ben’ bilgisine götürmelidir. Ben bilgisinin karşılığını vermeyen bilgi sizde malumat olmaktan öteye geçemez. Cihanı araştırırsınız, hadiseleri incelersiniz, siyasi, toplumsal olayları analiz edersiniz lakin bütün bu bilgiler size ‘Ben kimim?’ sorusunun yanıtını vermezse bu sizin için bir malumat olmaktan, bir bilgi yükü olmaktan öteye geçemez. Son analizde bütün bu ayrıntıların maksadı da insanın kendini bilmesidir. İnsanın kendini bilmesi kolay bir iş değildir. Bir ömürlük bir maceradır, bir seyahattir, bir seyirdir, bir çabadır o. İnsanın kendisini ‘Ben şuyum’ diye tanımlayıp bir yerde sabitlemesi ne mümkündür ne de makuldür.”
İnsanın kendisini bilmesinin, ideolojinin, fizik bilimlerin, sanatın, fikrin, matematik bilimlerin, akademik çalışmaların hepsinin merkezindeki temel bahis olduğunu vurgulayan Kalın, kadim Yunan kanısını tepeye taşıyan en değerli düşünürün Sokrates olduğunu söylemiş oldu.
Eflatun’un hocası olan Sokrates’le ilgili bilgi veren Kalın, “Sokrates’e kadar kadim Yunan’ın temel ideoloji ve araştırma konusu kainatın nasıl ortaya çıktığı problemidir. Sokrates’le birlikte bütün bu sorulara bir diğer lakin hayli temel bir soru eklenir. ‘Ben kimim?’ Kozmosu anlamaya çalışıyorum. Kozmosun nasıl çalıştığını, fizik, kimya, tabiat kurallarını anlamaya çalışıyorum ancak bütün bu bilginin en son gayesi, ben kimim sorusuna yanıt vermek olmalıdır.’ diyen Sokrates, kadim Yunan niyetinde bir dönüm noktasını temsil eder.” tabirlerini kullandı.
Kalın, ideoloji, niyet ve tasavvuf geleneğinde sohbet etmenin ehemmiyetine işaret etti.
Sokrates’in sohbetlerini de anlatan Kalın, kelamlarını şöyleki sürdürdü:
“Kendini Bil’ sözü Sokrates üzere bir bilge adamın dahi canı değerine verdiği bir çaba ise bizim kendimizi bilmekle ilgili gayretimizin, çabamızın de hayli ciddiye alınması gerekir. İslam niyeti, kadim Yunan’ın ‘Kendini bil’ cümlesine bir öbür cümle ekledi. Formülü farklı bir halde söz etti ve dedi ki ‘Kendini bilen Rabb’ini bilir.’ kimi vakit hadis olarak da nakledilen lakin büyük ihtimalle bir hikmetli kelam olarak kabul edebileceğimiz, kadim Yunan’ın yüzlerce yıl üzerinde baş yorduğu sıkıntıyı öbür bir bağlamda bir daha söz etti. Kendini bilen Rabb’ini bilir.
Kendini bilmek, her vakit kendinin ötesindeki bir varlığa açılmaktır. İnsan kendi ötesindeki bir varlığa açıldığı oranda, kendi gerçekliğini, hakikatini gerçekleştirebilen bir varlıktır. Kendimizi içimize kapattığımızda daralmamız, küçülmemiz, fosilleşmemiz ve içeriden tükenmemiz kaçınılmaz hale gelir. Kendimizi ötekine, diğerine, kainata, tabiata, varlığa, kozmosa, meta kozmosa açabildiğimiz oranda kendi özümüzü gerçekleştirme bahtımız olur. Bu bir tohumun toprağa ekilmesi üzeredir. Tohumu toprağa niçin ekersiniz? Topraktan çıksın, aşağıya kök salsın, göğe kısımlarını uzatsın. Tohum tohum olarak kalsaydı hiç bir vakit ağaç olamayacaktı. Ağacı üretemediği için de tohum olamayacaktı. Tohumun gayesi, bulunduğu toprağın derinlerine ve semaya yanlışsız yükselmesi yani açılması yani kendinin ötesindeki varlık mertebelerine yanlışsız yürümesidir.”
İbrahim Kalın, iştirakçilerle hatıra fotoğrafı çektirdi.
“ÖZ İNANÇ ASLA ALTI BOŞ BİR GURURA VE KİBRE DÖNÜŞMEMESİ GEREK”
İnsanın kibre kapılmadan öz itimat ve diğerlerini küçümsemeden öz sevgisine sahip olması gerektiğini belirten Kalın, kimseyi aşağılamadan, kimseden kendisini üstünden görmeden kendi yaptığına hürmet duymanın değerini vurguladı.
Kalın, “elbette kendimizi seveceğiz, kendisinden nefret eden insanın memnun olması mümkün müdür? olağan olarak kendimizi seveceğiz lakin bu sevgi diğerlerini sevmenin önüne geçmeyecek. Diğerlerini küçümsemek manasına gelmeyecek. Öz inanç asla altı boş bir gurura ve kibre dönüşmeyecek. olağan olarak yaptığımız şeye inancımız ve inancımız tam olacak. olağan olarak öz itimat olmadan hayatta hiç bir şey gerçekleştirmemiz mümkün değil. Lakin o öz itimat asla bizim diğerlerini küçümsememiz, aşağılamamız, hafifçee almamız manasına gelmeyecek. olağan olarak öz hürmetimiz olacak. Kendimize bir hürmetimiz olacak. Kendisine hürmeti olmayanın diğerine hürmeti olmaz. Fakat o öz hürmet hiç bir vakit diğerlerine karşı bir kibre ve saygısızlığa dönüşmeyecek. Bu altın oranı yakaladığımız oranda ‘Kendini bil, kendini bilen Rabb’ini bilir’ unsuruna, hikmetine, sırrına, yakınlaşmamız, ulaşmamız, vasıl olmamız olağan olarak mümkün olacaktır.” sözlerini kullandı.
Aklı ve kalbi kullanarak hareket etmenin değerine işaret eden Kalın, “Var olmak lakin ben idrakiyle mümkün olur. Zira Arapçada beden, varlık sözü bulmak ve bulunmak demektir. Lakin bulanlar gerçek manada var olurlar. Bulmak ve bulunmak ise lakin idrak ve şuurla olur, farkındalık ile olur. Aklımızı kullanarak olur. Aklı ve fazileti bir ortaya getirip güzel bir hayata sahip olduğumuz vakit olur.ötürüsıyla benim bir ömür heybemden sizinle paylaşabileceğim birkaç cümle bundan ibaret.” biçiminde konuştu.
İstanbul Medeniyet Üniversitesi Rektörü Gülfettin Çelik, konuşmasının sonunda Kalın’a armağan takdim etti. Kalın, iftar programında gençlerle sohbet edip, kitaplarını imzaladı.
İbrahim Kalın, programda gençlerle sohbet edip, kitaplarını imzaladı.
Hoş bir açılışta bulunma imkanı olduğunu tabir eden Kalın, Ayasofya-i Kebir Camii’nin yanında Fatih Medresesi bulunduğunu ve buranın İstanbul’un İslam kenti haline gelişinin kilometre taşlarından biri olduğunu söylemiş oldu. Fatih Medresesi’nin tarihini anlatan Kalın, buranın, Ali Kuşçu’nun, Molla Hüsrev’in ders verdiği tarihi bir yer olduğunu vurguladı.
Kalın, “Oranın bir daha restore edilmiş halini görmek ve açılışını yapmak büyük bir mutluluktu. Emeği geçen herkese teşekkür etmek istiyorum. Natürel ki evvela Cumhurbaşkanı’mızın bu bahisteki hakikaten çabaları, bu mevzulara verdiği kıymet hamdolsun bu türlü tezahür ediyor. Ayasofya’yı her ziyaret ettiğimizde, alnımızı her secdeye götürdüğümüzde orada yine şükre vesile bir hal ve bir yer ile kavuşmanın, buluşmanın memnunluğunu yaşıyoruz.” diye konuştu.
Kendisine ”Heybemdeki Ömür” programını önerdikleri vakit kıssasını de anlatmak istediğini söz eden Kalın, bir üniversite öğrencisinin bir mektupla, hayli hoş bir Türkçeyle kendisini bu programa davet ettiğini söylemiş oldu.
Kalın, yazılan mektup ve davetten dolayı teşekkür etmek istediğini belirterek, şunları lisana getirdi:
“İnsanın natürel kendisinden bahsetmesi hayli kolay bir şey değil. Beşerler kolay olduğunu zannederler fakat değil. niye? Zira aslında hiç birimiz bir yalnız ada değiliz. Hepimiz bir büyük gerçekliğin, hakikatin kesimiyiz. Bizim medeniyetimizde yalnızca bizde de değil doğal aslında Hint, Çin, kadim Mısır medeniyetinde hatta kadim Yunan medeniyetinde insan daima büyük bir bütünün kesimi olarak görülmüş, tanımlanmış, kendini de bu bütünün içerisinde anlamlandırmaya çalışmış bir öznedir.“
kimi vakit ‘öteki’ denilen şeylerin insanı zenginleştirdiğine vurgu yapan Kalın, niyet tarihinde iki kıymetli önerme, buyruk ve ünlem olduğunu anlattı.
“İNSANIN KENDİNİ BİLMESİ KOLAY BİR İŞ DEĞİL BİR ÖMÜRLÜK MACERADIR”
Kalın, şöyleki konuştu:
“Birincisi ‘Kendini bil’ kelamı, buyruğu, tavsiyesi ve buyruğudur. İkincisi de çabucak sonrasında İslam medeniyetinin geliştirerek, bir cümle ekleyerek kemale erdirdiği ‘Kendini bilen Rabb’ini bilir’ tabiridir. Varlığa, eşyaya, tabiata, olaylara, tarihe, kültüre, sanata ait ne öğrenmek istiyorsan öğren fakat son analizde bütün bunların hülasası seni ‘ben’ bilgisine götürmelidir. Ben bilgisinin karşılığını vermeyen bilgi sizde malumat olmaktan öteye geçemez. Cihanı araştırırsınız, hadiseleri incelersiniz, siyasi, toplumsal olayları analiz edersiniz lakin bütün bu bilgiler size ‘Ben kimim?’ sorusunun yanıtını vermezse bu sizin için bir malumat olmaktan, bir bilgi yükü olmaktan öteye geçemez. Son analizde bütün bu ayrıntıların maksadı da insanın kendini bilmesidir. İnsanın kendini bilmesi kolay bir iş değildir. Bir ömürlük bir maceradır, bir seyahattir, bir seyirdir, bir çabadır o. İnsanın kendisini ‘Ben şuyum’ diye tanımlayıp bir yerde sabitlemesi ne mümkündür ne de makuldür.”
İnsanın kendisini bilmesinin, ideolojinin, fizik bilimlerin, sanatın, fikrin, matematik bilimlerin, akademik çalışmaların hepsinin merkezindeki temel bahis olduğunu vurgulayan Kalın, kadim Yunan kanısını tepeye taşıyan en değerli düşünürün Sokrates olduğunu söylemiş oldu.
Eflatun’un hocası olan Sokrates’le ilgili bilgi veren Kalın, “Sokrates’e kadar kadim Yunan’ın temel ideoloji ve araştırma konusu kainatın nasıl ortaya çıktığı problemidir. Sokrates’le birlikte bütün bu sorulara bir diğer lakin hayli temel bir soru eklenir. ‘Ben kimim?’ Kozmosu anlamaya çalışıyorum. Kozmosun nasıl çalıştığını, fizik, kimya, tabiat kurallarını anlamaya çalışıyorum ancak bütün bu bilginin en son gayesi, ben kimim sorusuna yanıt vermek olmalıdır.’ diyen Sokrates, kadim Yunan niyetinde bir dönüm noktasını temsil eder.” tabirlerini kullandı.
Kalın, ideoloji, niyet ve tasavvuf geleneğinde sohbet etmenin ehemmiyetine işaret etti.
Sokrates’in sohbetlerini de anlatan Kalın, kelamlarını şöyleki sürdürdü:
“Kendini Bil’ sözü Sokrates üzere bir bilge adamın dahi canı değerine verdiği bir çaba ise bizim kendimizi bilmekle ilgili gayretimizin, çabamızın de hayli ciddiye alınması gerekir. İslam niyeti, kadim Yunan’ın ‘Kendini bil’ cümlesine bir öbür cümle ekledi. Formülü farklı bir halde söz etti ve dedi ki ‘Kendini bilen Rabb’ini bilir.’ kimi vakit hadis olarak da nakledilen lakin büyük ihtimalle bir hikmetli kelam olarak kabul edebileceğimiz, kadim Yunan’ın yüzlerce yıl üzerinde baş yorduğu sıkıntıyı öbür bir bağlamda bir daha söz etti. Kendini bilen Rabb’ini bilir.
Kendini bilmek, her vakit kendinin ötesindeki bir varlığa açılmaktır. İnsan kendi ötesindeki bir varlığa açıldığı oranda, kendi gerçekliğini, hakikatini gerçekleştirebilen bir varlıktır. Kendimizi içimize kapattığımızda daralmamız, küçülmemiz, fosilleşmemiz ve içeriden tükenmemiz kaçınılmaz hale gelir. Kendimizi ötekine, diğerine, kainata, tabiata, varlığa, kozmosa, meta kozmosa açabildiğimiz oranda kendi özümüzü gerçekleştirme bahtımız olur. Bu bir tohumun toprağa ekilmesi üzeredir. Tohumu toprağa niçin ekersiniz? Topraktan çıksın, aşağıya kök salsın, göğe kısımlarını uzatsın. Tohum tohum olarak kalsaydı hiç bir vakit ağaç olamayacaktı. Ağacı üretemediği için de tohum olamayacaktı. Tohumun gayesi, bulunduğu toprağın derinlerine ve semaya yanlışsız yükselmesi yani açılması yani kendinin ötesindeki varlık mertebelerine yanlışsız yürümesidir.”
İbrahim Kalın, iştirakçilerle hatıra fotoğrafı çektirdi.
“ÖZ İNANÇ ASLA ALTI BOŞ BİR GURURA VE KİBRE DÖNÜŞMEMESİ GEREK”
İnsanın kibre kapılmadan öz itimat ve diğerlerini küçümsemeden öz sevgisine sahip olması gerektiğini belirten Kalın, kimseyi aşağılamadan, kimseden kendisini üstünden görmeden kendi yaptığına hürmet duymanın değerini vurguladı.
Kalın, “elbette kendimizi seveceğiz, kendisinden nefret eden insanın memnun olması mümkün müdür? olağan olarak kendimizi seveceğiz lakin bu sevgi diğerlerini sevmenin önüne geçmeyecek. Diğerlerini küçümsemek manasına gelmeyecek. Öz inanç asla altı boş bir gurura ve kibre dönüşmeyecek. olağan olarak yaptığımız şeye inancımız ve inancımız tam olacak. olağan olarak öz itimat olmadan hayatta hiç bir şey gerçekleştirmemiz mümkün değil. Lakin o öz itimat asla bizim diğerlerini küçümsememiz, aşağılamamız, hafifçee almamız manasına gelmeyecek. olağan olarak öz hürmetimiz olacak. Kendimize bir hürmetimiz olacak. Kendisine hürmeti olmayanın diğerine hürmeti olmaz. Fakat o öz hürmet hiç bir vakit diğerlerine karşı bir kibre ve saygısızlığa dönüşmeyecek. Bu altın oranı yakaladığımız oranda ‘Kendini bil, kendini bilen Rabb’ini bilir’ unsuruna, hikmetine, sırrına, yakınlaşmamız, ulaşmamız, vasıl olmamız olağan olarak mümkün olacaktır.” sözlerini kullandı.
Aklı ve kalbi kullanarak hareket etmenin değerine işaret eden Kalın, “Var olmak lakin ben idrakiyle mümkün olur. Zira Arapçada beden, varlık sözü bulmak ve bulunmak demektir. Lakin bulanlar gerçek manada var olurlar. Bulmak ve bulunmak ise lakin idrak ve şuurla olur, farkındalık ile olur. Aklımızı kullanarak olur. Aklı ve fazileti bir ortaya getirip güzel bir hayata sahip olduğumuz vakit olur.ötürüsıyla benim bir ömür heybemden sizinle paylaşabileceğim birkaç cümle bundan ibaret.” biçiminde konuştu.
İstanbul Medeniyet Üniversitesi Rektörü Gülfettin Çelik, konuşmasının sonunda Kalın’a armağan takdim etti. Kalın, iftar programında gençlerle sohbet edip, kitaplarını imzaladı.
İbrahim Kalın, programda gençlerle sohbet edip, kitaplarını imzaladı.