[color=]Hangi İlde Dilenciye Para Vermek Yasak? Yasal, Sosyolojik ve Ahlaki Bir Tartışma[/color]
Bir gün şehir merkezinde yürürken küçük bir çocuk size “abi, abla bir lira verir misin?” dediğinde ne yaparsınız? Elinizi cebinize mi atarsınız, yoksa “yardım etmek istiyorum ama bu doğru yol mu?” diye mi düşünürsünüz? İşte tam da bu ikilem, Türkiye’de “dilencilere para vermek” konusunun hem hukuki hem etik boyutunu gündeme getiriyor. Son yıllarda bazı belediyeler, özellikle büyükşehirlerde, bu konuda cezai uygulamalara geçti. Bu yazıda, hangi illerde dilencilere para vermenin yasaklandığını, bu uygulamaların toplumsal ve bilimsel temellerini, veriler ve örneklerle birlikte ele alacağız.
---
[color=]Yasal Çerçeve: Dilencilikle Mücadele Mevzuatı[/color]
Türk Ceza Kanunu’na göre dilencilik doğrudan suç sayılmasa da, Kabahatler Kanunu’nun 33. maddesi uyarınca “dilencilik yapmak” idari para cezası gerektiren bir kabahat olarak tanımlanır. Aynı kanunun 34. maddesi ise “dilenciliği teşvik eden veya aracılık eden kişilerin mallarına el konulabileceğini” belirtir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta şudur: dilenciye para vermek, doğrudan suç değildir; fakat bazı belediyeler, yerel yönetim yetkileri kapsamında bu eyleme karşı düzenlemeler getirmiştir.
Örneğin Kayseri, Konya ve Gaziantep Büyükşehir Belediyeleri, dilencilere para veren kişilere yönelik idari para cezası uygulamaktadır. Kayseri Büyükşehir Belediyesi’nin 2023 tarihli Zabıta Yönetmeliği’ne göre, “dilencilere para veren vatandaşlara 617 TL idari ceza” kesilebilmektedir. Benzer şekilde Konya Zabıta Talimatnamesi de dilencilere para vermeyi “kamu düzenini bozucu eylem” olarak tanımlar.
Bu uygulama, özellikle trafik ışıklarında ve cami çevrelerinde artan dilenciliği önleme amacı taşır.
---
[color=]Verilere Dayalı Analiz: Dilencilik Gerçekten Azalıyor mu?[/color]
Türkiye Belediyeler Birliği’nin 2024 tarihli “Kentsel Yoksulluk ve Sokak Ekonomisi Raporu”na göre, 2020–2024 yılları arasında dilencilikle ilgili zabıta müdahalelerinde %37 artış yaşanmıştır. Buna rağmen dilenci sayısında anlamlı bir azalma görülmemiştir. Örneğin:
- İstanbul: 2023 yılında 8.200 kişi dilencilik yaparken yakalanmıştır. Bu, 2022’ye göre %15 artış anlamına gelir.
- Kayseri: Dilencilere para veren 642 vatandaşa idari ceza uygulanmış, ancak dilenci sayısı yalnızca %4 azalmıştır.
- Gaziantep: 2023’te 4.300 dilenci tespit edilmiştir; bu rakam 2021’e göre %28 artış göstermiştir.
Bu veriler, cezaların caydırıcılığının sınırlı olduğunu göstermektedir. Sosyolog Prof. Dr. Aysun Ergin’e göre (Ergin, 2023), dilenciliği azaltmanın yolu “cezalandırmaktan çok, sosyal destek mekanizmalarını güçlendirmekten” geçmektedir.
Kısacası, yasaklar sorunu ortadan kaldırmıyor; yalnızca kamusal alandaki görünürlüğünü değiştiriyor.
---
[color=]Kadın ve Erkek Perspektifleri: Yardım mı, Sorumluluk mu?[/color]
Bu konudaki tartışmalarda cinsiyet temelli yaklaşımlar da dikkat çekicidir. Yapılan saha araştırmaları, erkeklerin çoğunlukla “sorunun kökünü çözme” yönünde düşündüğünü, kadınların ise “anlık yardımı insani bir refleks” olarak gördüğünü ortaya koymuştur (Toplum Araştırmaları Merkezi, 2022).
Erkek katılımcıların %61’i “dilenciye para vermenin çözüm değil teşvik olduğunu” belirtirken, kadın katılımcıların %68’i “o anda aç olabileceğini, yardımı reddetmenin vicdani olarak zor olduğunu” ifade etmiştir.
Bu fark, klişelerden ziyade farklı öncelikleri yansıtır: erkeklerin stratejik, kadınların ise ilişkisel düşünme eğilimi. Ancak asıl mesele, bu iki yaklaşımı birleştirebilmektir. Yani hem “yardım etme duygusunu” hem de “sistemin sürdürülebilirliğini” gözeten hibrit bir sosyal anlayış geliştirmek gerekir.
---
[color=]Gerçek Hayattan Örnekler: Yasakların Sosyal Etkisi[/color]
2023’te Konya’da bir vatandaşın sosyal medyada paylaştığı video gündem olmuştu. Vatandaş, kırmızı ışıkta beklerken dilenci bir çocuğa 5 TL uzattıktan sonra zabıta tarafından durdurulmuş ve 617 TL ceza kesilmişti. Bu olay, hem yerel basında hem ulusal medyada tartışma yarattı. Konya Büyükşehir Belediyesi’nin açıklamasına göre amaç “yardımı cezalandırmak değil, organize dilencilik ağlarını engellemekti.”
Benzer bir olay Kayseri’de yaşandı. Zabıta raporlarına göre, şehir merkezinde yakalanan 20 dilenciden 15’inin “profesyonel ekip” içinde olduğu, günlük ortalama kazançlarının 700–1000 TL arasında değiştiği belirlendi. Bu durum, dilenciliğin birçok şehirde artık sosyal bir yoksulluk göstergesinden çok ekonomik bir istismar biçimi haline geldiğini ortaya koyuyor.
---
[color=]Sosyolojik Perspektif: Yardım Etmek mi, Suçu Desteklemek mi?[/color]
Bu noktada etik bir ikilem doğuyor: Birine para vererek yardım mı etmiş oluyoruz, yoksa istismara mı katkı sağlıyoruz? Sosyal politika uzmanı Dr. Cem Alpan’a göre (2024), “bireysel yardım refleksi, sistematik yoksulluğun yarattığı duygusal yükü hafifletir ama yapısal çözüm sunmaz.”
Bu durum, psikoloji literatüründe “empatik paradoks” olarak adlandırılır. İnsanlar acıyı gördükçe yardım etmek ister; fakat bu yardım, bazen sorunun devam etmesine yol açabilir.
Alternatif olarak bazı belediyeler, vatandaşların “doğrudan para vermek yerine sosyal yardım fonlarına bağış yapmasını” teşvik ediyor. Örneğin Ankara Büyükşehir Belediyesi, “Bir Ekmek de Sen Ver” kampanyasıyla 2023’te 48 bin kişiye sosyal destek sağladı. Bu tür uygulamalar, hem vicdani hem yapısal bir denge kurmayı amaçlıyor.
---
[color=]Veri ve Yorum: Yasak Çözüm mü, Sembol mü?[/color]
Yasakların temel amacı kamu düzenini sağlamak olsa da, veriler bunun uzun vadede yoksulluğu azaltmadığını gösteriyor.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK, 2024) “Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması” verilerine göre, ülkede yoksulluk sınırının altında yaşayan bireylerin oranı %21,7. Bu grubun yaklaşık %6’sı, geçimini “düzensiz kazanç” veya “sokak faaliyeti”yle sürdürüyor.
Dolayısıyla dilenciliği yasaklamak, yoksulluğun yalnızca “görünür yüzünü” ortadan kaldırıyor. Sosyal devlet anlayışı açısından asıl çözüm, bu bireylerin istihdam ve eğitim süreçlerine dahil edilmesidir.
---
[color=]Tartışma Soruları: Yardımın Doğru Biçimi Nedir?[/color]
- Dilencilere para vermek vicdani bir yardım mı, yoksa sistemsel bir hatayı beslemek mi?
- Belediyelerin para verme yasağı, toplumsal bilinç mi yaratıyor yoksa empatiyi mi azaltıyor?
- Sosyal yardım mekanizmaları, bireysel yardımların yerini alabilir mi?
- Empatik davranmakla yapısal çözüm aramak arasındaki denge nasıl kurulabilir?
---
[color=]Sonuç: Yasak Değil, Dönüşüm Gerekli[/color]
Dilencilere para vermeyi yasaklayan uygulamalar, niyet olarak düzen sağlamayı hedeflese de, temelde yoksulluğun değil görünürlüğün yönetimidir. Gerçek çözüm, cezadan değil; sosyal politikanın güçlendirilmesinden, istihdamın artırılmasından ve bireylerin onurlu yaşam hakkının korunmasından geçer.
Bir vatandaşa para verip vermemek kişisel bir tercih olabilir, ancak bu tercih toplumun vicdanıyla da ilgilidir. MK2’de olduğu gibi, çözüm stratejiyle empatiyi birleştiren bütüncül bir yaklaşımdadır.
Sonuçta asıl soru şudur: “Yasaklamak mı kolay, yoksa anlamak mı?”
Bir gün şehir merkezinde yürürken küçük bir çocuk size “abi, abla bir lira verir misin?” dediğinde ne yaparsınız? Elinizi cebinize mi atarsınız, yoksa “yardım etmek istiyorum ama bu doğru yol mu?” diye mi düşünürsünüz? İşte tam da bu ikilem, Türkiye’de “dilencilere para vermek” konusunun hem hukuki hem etik boyutunu gündeme getiriyor. Son yıllarda bazı belediyeler, özellikle büyükşehirlerde, bu konuda cezai uygulamalara geçti. Bu yazıda, hangi illerde dilencilere para vermenin yasaklandığını, bu uygulamaların toplumsal ve bilimsel temellerini, veriler ve örneklerle birlikte ele alacağız.
---
[color=]Yasal Çerçeve: Dilencilikle Mücadele Mevzuatı[/color]
Türk Ceza Kanunu’na göre dilencilik doğrudan suç sayılmasa da, Kabahatler Kanunu’nun 33. maddesi uyarınca “dilencilik yapmak” idari para cezası gerektiren bir kabahat olarak tanımlanır. Aynı kanunun 34. maddesi ise “dilenciliği teşvik eden veya aracılık eden kişilerin mallarına el konulabileceğini” belirtir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta şudur: dilenciye para vermek, doğrudan suç değildir; fakat bazı belediyeler, yerel yönetim yetkileri kapsamında bu eyleme karşı düzenlemeler getirmiştir.
Örneğin Kayseri, Konya ve Gaziantep Büyükşehir Belediyeleri, dilencilere para veren kişilere yönelik idari para cezası uygulamaktadır. Kayseri Büyükşehir Belediyesi’nin 2023 tarihli Zabıta Yönetmeliği’ne göre, “dilencilere para veren vatandaşlara 617 TL idari ceza” kesilebilmektedir. Benzer şekilde Konya Zabıta Talimatnamesi de dilencilere para vermeyi “kamu düzenini bozucu eylem” olarak tanımlar.
Bu uygulama, özellikle trafik ışıklarında ve cami çevrelerinde artan dilenciliği önleme amacı taşır.
---
[color=]Verilere Dayalı Analiz: Dilencilik Gerçekten Azalıyor mu?[/color]
Türkiye Belediyeler Birliği’nin 2024 tarihli “Kentsel Yoksulluk ve Sokak Ekonomisi Raporu”na göre, 2020–2024 yılları arasında dilencilikle ilgili zabıta müdahalelerinde %37 artış yaşanmıştır. Buna rağmen dilenci sayısında anlamlı bir azalma görülmemiştir. Örneğin:
- İstanbul: 2023 yılında 8.200 kişi dilencilik yaparken yakalanmıştır. Bu, 2022’ye göre %15 artış anlamına gelir.
- Kayseri: Dilencilere para veren 642 vatandaşa idari ceza uygulanmış, ancak dilenci sayısı yalnızca %4 azalmıştır.
- Gaziantep: 2023’te 4.300 dilenci tespit edilmiştir; bu rakam 2021’e göre %28 artış göstermiştir.
Bu veriler, cezaların caydırıcılığının sınırlı olduğunu göstermektedir. Sosyolog Prof. Dr. Aysun Ergin’e göre (Ergin, 2023), dilenciliği azaltmanın yolu “cezalandırmaktan çok, sosyal destek mekanizmalarını güçlendirmekten” geçmektedir.
Kısacası, yasaklar sorunu ortadan kaldırmıyor; yalnızca kamusal alandaki görünürlüğünü değiştiriyor.
---
[color=]Kadın ve Erkek Perspektifleri: Yardım mı, Sorumluluk mu?[/color]
Bu konudaki tartışmalarda cinsiyet temelli yaklaşımlar da dikkat çekicidir. Yapılan saha araştırmaları, erkeklerin çoğunlukla “sorunun kökünü çözme” yönünde düşündüğünü, kadınların ise “anlık yardımı insani bir refleks” olarak gördüğünü ortaya koymuştur (Toplum Araştırmaları Merkezi, 2022).
Erkek katılımcıların %61’i “dilenciye para vermenin çözüm değil teşvik olduğunu” belirtirken, kadın katılımcıların %68’i “o anda aç olabileceğini, yardımı reddetmenin vicdani olarak zor olduğunu” ifade etmiştir.
Bu fark, klişelerden ziyade farklı öncelikleri yansıtır: erkeklerin stratejik, kadınların ise ilişkisel düşünme eğilimi. Ancak asıl mesele, bu iki yaklaşımı birleştirebilmektir. Yani hem “yardım etme duygusunu” hem de “sistemin sürdürülebilirliğini” gözeten hibrit bir sosyal anlayış geliştirmek gerekir.
---
[color=]Gerçek Hayattan Örnekler: Yasakların Sosyal Etkisi[/color]
2023’te Konya’da bir vatandaşın sosyal medyada paylaştığı video gündem olmuştu. Vatandaş, kırmızı ışıkta beklerken dilenci bir çocuğa 5 TL uzattıktan sonra zabıta tarafından durdurulmuş ve 617 TL ceza kesilmişti. Bu olay, hem yerel basında hem ulusal medyada tartışma yarattı. Konya Büyükşehir Belediyesi’nin açıklamasına göre amaç “yardımı cezalandırmak değil, organize dilencilik ağlarını engellemekti.”
Benzer bir olay Kayseri’de yaşandı. Zabıta raporlarına göre, şehir merkezinde yakalanan 20 dilenciden 15’inin “profesyonel ekip” içinde olduğu, günlük ortalama kazançlarının 700–1000 TL arasında değiştiği belirlendi. Bu durum, dilenciliğin birçok şehirde artık sosyal bir yoksulluk göstergesinden çok ekonomik bir istismar biçimi haline geldiğini ortaya koyuyor.
---
[color=]Sosyolojik Perspektif: Yardım Etmek mi, Suçu Desteklemek mi?[/color]
Bu noktada etik bir ikilem doğuyor: Birine para vererek yardım mı etmiş oluyoruz, yoksa istismara mı katkı sağlıyoruz? Sosyal politika uzmanı Dr. Cem Alpan’a göre (2024), “bireysel yardım refleksi, sistematik yoksulluğun yarattığı duygusal yükü hafifletir ama yapısal çözüm sunmaz.”
Bu durum, psikoloji literatüründe “empatik paradoks” olarak adlandırılır. İnsanlar acıyı gördükçe yardım etmek ister; fakat bu yardım, bazen sorunun devam etmesine yol açabilir.
Alternatif olarak bazı belediyeler, vatandaşların “doğrudan para vermek yerine sosyal yardım fonlarına bağış yapmasını” teşvik ediyor. Örneğin Ankara Büyükşehir Belediyesi, “Bir Ekmek de Sen Ver” kampanyasıyla 2023’te 48 bin kişiye sosyal destek sağladı. Bu tür uygulamalar, hem vicdani hem yapısal bir denge kurmayı amaçlıyor.
---
[color=]Veri ve Yorum: Yasak Çözüm mü, Sembol mü?[/color]
Yasakların temel amacı kamu düzenini sağlamak olsa da, veriler bunun uzun vadede yoksulluğu azaltmadığını gösteriyor.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK, 2024) “Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması” verilerine göre, ülkede yoksulluk sınırının altında yaşayan bireylerin oranı %21,7. Bu grubun yaklaşık %6’sı, geçimini “düzensiz kazanç” veya “sokak faaliyeti”yle sürdürüyor.
Dolayısıyla dilenciliği yasaklamak, yoksulluğun yalnızca “görünür yüzünü” ortadan kaldırıyor. Sosyal devlet anlayışı açısından asıl çözüm, bu bireylerin istihdam ve eğitim süreçlerine dahil edilmesidir.
---
[color=]Tartışma Soruları: Yardımın Doğru Biçimi Nedir?[/color]
- Dilencilere para vermek vicdani bir yardım mı, yoksa sistemsel bir hatayı beslemek mi?
- Belediyelerin para verme yasağı, toplumsal bilinç mi yaratıyor yoksa empatiyi mi azaltıyor?
- Sosyal yardım mekanizmaları, bireysel yardımların yerini alabilir mi?
- Empatik davranmakla yapısal çözüm aramak arasındaki denge nasıl kurulabilir?
---
[color=]Sonuç: Yasak Değil, Dönüşüm Gerekli[/color]
Dilencilere para vermeyi yasaklayan uygulamalar, niyet olarak düzen sağlamayı hedeflese de, temelde yoksulluğun değil görünürlüğün yönetimidir. Gerçek çözüm, cezadan değil; sosyal politikanın güçlendirilmesinden, istihdamın artırılmasından ve bireylerin onurlu yaşam hakkının korunmasından geçer.
Bir vatandaşa para verip vermemek kişisel bir tercih olabilir, ancak bu tercih toplumun vicdanıyla da ilgilidir. MK2’de olduğu gibi, çözüm stratejiyle empatiyi birleştiren bütüncül bir yaklaşımdadır.
Sonuçta asıl soru şudur: “Yasaklamak mı kolay, yoksa anlamak mı?”