İdam edilen bir başbakanın akabinde

JoKeR

Active member
Dirimden korkmayacaktınız. Lakin artık milletle el ele vererek Adnan Menderes’in ölüsü sizi ebediyete kadar takip edecek ve bir gün sizi silip süpürecektir.

Devletin ceberut hali, asık hızı ve mütehakkim çehresini değiştiren, halkının ‘güler yüzlü’ Başbakanı Ali Adnan Menderes’e ilişkin, tarihe kazınmış bu yakıcı son kelamlar. 1950… İki kurtuluş tarihini bağrında barındırıyor: “14 Mayıs” ve “16 Haziran”. Biri halkın zorba tahakkümden kurtuluşu, öbürü Ezan-ı Muhammedi’nin semalara âzad oluşu. İkili bayram yani. 1960’a kadar sürecek, silahların altında bir nevbahar… İşte bu 10 yıllık periyodun panoraması elimizdeki kitap. Müellifin sözlere can veren kendine has üslubu ve adeta konuşan fotoğraflarıyla capcanlı bir panorama. Giriş kapısında ‘Ezan Şehidi Menderes’ ismi altında, tebessüm eden çehre karşılıyor sevenlerini. Nasıl tebessüm edilmez ki bu ulu payeye?

16 Haziran 1950, Ezan-ı Muhammedi’nin süper dönüşü ile başlıyor unutulmaz görüntüler. Yaşayarak hissetmenizi istediğim için o tadı, gördüklerimden ikramda bulunamayacağım maalesef yalnız bir ipucu, gözünüz gönlünüz yaşla dolacak… Lisana kolay, 18 yıl süren esaretten kurtarmak onu, din lisanına kavuşturmak. “Bu ne muazzam mazhariyetti ki, kıyamete kadar okunan o ezandan o şehide oluk oluk sevap akacak.” Bir manalı ziyaret… Başvekil, Bağdat’ta İmam-ı Azam’ın türbesinde, yere çöküp oturmuş; hürmetkâr ve fikirli. Neyi fark etti biliyor musunuz? “Ölümsüzlüğün yalnız dinden geçtiği”ni. Siyasete hayal getirmişti Menderes. O hayal: “Müslüman, güçlü, hür ve gelişmiş bir Türkiye” idi. “Halk ile içindeki ufuk buluşması bundandı. Hasret ve hayalin buluşmasıydı Menderes’ in fani şahsında tecelli eden ümit”.

Bir tarafta ‘milleti insan yerine koymayan’, hatta hayli şaşıracaksınız ancak 1950-59 devrinde tam 10 yıl boyunca Cumhuriyet Bayramı kutlamalarını protesto edip katılmayan bir CHP başkan takımı. niye mi? Kendileri iktidarda değilse Cumhuriyet Bayramı’nın kutlanması caiz değildir de ondan! İste yalnız bu misal bile o periyodu yansıtan en net fotoğraflardan. Öbür tarafta ‘halka hizmet Hakk’a hizmettir’ vecdiyle coşan vatan ve millet sevdalıları.

VE İDAM EDİLEN BİR BAŞBAKAN

Kısa baharımıza, kara bulutlar süratle yığılıyor; su uyuyup düşman uyumuyor adım adım darbeye götürecek planlarını işliyordu. Bir gaflet uykusu muydu DP’yi saran; ordusuna, milletine kutsal bir aşkla bağlı Başbakanı yanıltan “bu ne masumiyetti ya Rabbi?” Bu ziyadesiyle uygun niyetin saikleri neydi?

Kerbela’ydı âdeta 27 Mayıs, “Demokrasimizin Kerbelası” ve akabinde gelen Yassıada günleri.

“İdam sonucunın açıklanmasına kadar idam edileceğine asla inanmayan” Başbakan, ümitle başlayıp hüzne dönen satırlarla dolu mahkûm mektupları, dosttan çıkan mızrak, hatıra defteri…

Ve geldik işte o kara güne: -Bugün ayın kaçı? – “17 Eylül Pazar”. Saat 13:23’te bir “Allah” nidası bırakıp da gitti yapayalnız mahzun, bitkin, yaralı vekil. Gökyüzü sağanaklarla boğulurken,“Çocuğum sana kurban olsun” diye haykıran, “baksanıza halk bizi seviyor” diye güvendiği binlerce kalabalık neredeydi, neredeydi sığındığı, o müşfik kucak? “Ah Menderes…” “Onun deryasında, ben de kaybolayım” diyenlere davettir işte bu kitap.
 
Üst