JoKeR
Active member
Mütefekkir ve şair Sezai Karakoç’u geçtiğimiz ay ebediyete uğurladık. Diriliş düşüncesinin mimarı olan Üstad arkasında büyük bir hazine bıraktı. Bu edebî ve fikrî mirası nasıl değerlendirmemiz gerektiğini dikkatli şekilde düşünmemiz gerekiyor. Tabii büyük bütüne son olarak eklenen parçalarını da gözden kaçırmadan…
TÜRK BİRLİĞİNİN ÖNEMİNE VURGU
Zeynep Karaca
Genellikle akşam saatlerinde yayınevinde ziyaretçileriyle bir araya gelen ve geç saatlere kadar sohbetlerini sürdüren Üstad’ın son zaman içinderında neler üzerine düşündüğü yakınında olan isimlerin tanıklıklarıyla kayıt altına alınabilir. Bu niyetle görüştüğümüz ilk kişi gazeteci ve şair Zeynep Karaca. 14 yıldır kesintisiz halde Üstad’ı her hafta ziyaret eden Karaca son görüşmesini 12 Kasım Cuma günü yapmış. Gerisini ve o gece orada konuşulanları kendisinden dinleyelim: “Öksürüyordu, pencereyi açık bırakmışım üşüttüm biraz, dedi. Birkaç güne geçer diye de ekledi. sonrasındasında Türk Devletleri Teşkilatı’nın öneminden bahsetti. Birliğe Türkmenistan’ın katılmasının önemli olduğunu belirtti. Bu girişimin anlamlı bir başlangıç olduğunu ama faaliyetlerle desteklenmesi gerektiğine vurgu yaptı. Teşkilatın kurulmasının basında yeteri kadar yer almamasından da şikâyet etti. “Çok önemli bir olay bu biçimde alelade geçiştirilmemeliydi” dedi. Bu konunun önemine dikkat çeken bir yazı yazmak istediğini söylemiş oldu. “Ama şu an hastayım biraz iyi olsam yazacaktım” dedi. Çaylarımızı içtik, biraz hasta olduğu için oldukca yormayalım diye erken çıkmak istedik. Ziyarette Yener Yörük, İbrahim Can ve Nizamettin Aydın da vardı. Son konuşmamız olduğunu bilsem biraz daha uzun kalmak isterdim.”
“KÜLTÜR EVİ” YAPMA ARZUSU
İbrahim Can
Karaca ile o gece ziyarette bulunan gazeteci İbrahim Can, “Üstadı, en son vefatından önceki Cuma akşamı Zeynep Karaca ile ziyaret ettik” cümleleriyle başlayarak şunları aktarıyor: “Odasında, yalnız başına dinleniyordu. 10 dakika daha sonra yanına girdik. Üşüttüğünü söylemiş oldu. Daha öncekilere benzemeyen, bununla birlikte vakur bir duruş veren bu hastalık, tefekkür halini artırmıştı. Son zaman içinderda, kültür evi yapma isteğinden söz ediyordu. Sabırla inşa ettiği Diriliş düşüncesi onun tüm hücrelerine işlemiş, İslam Milleti’nin de bilinçlenerek bir daha Diriliş’i yaşamasını bekliyor ve en ufak adımını bile bu ideale nazaran atıyordu. İnşallah, üstadın istediği gibi bir kültür evi yapılır ve başta gençler olmak üzere hepimiz Diriliş’ten ilham almaya devam ederiz.”
SON GÖRÜŞME
Bedri Mermutlu
Vefatından sadece üç gün önce Karakoç’u ziyaret eden isimlerden biri de Bedri Mermutlu. Mermutlu yaptığı son iki ziyarette Üstad’ın sağlık durumuyla ilgili gelişmelere de şahitlik etmiş. Kendisi o geceler de yaşananları şöyleki anlatıyor: “Her hafta ziyaret ettiğim gibi 3 Kasım 2021 Cumartesi akşamı da Sezai Bey’in ziyaretine, yazıhanesine gittim. Saat 20.30 sıralarıydı. Üstad biraz keyifsizdi. Uykusuzluğundan söz etti. O gece ve gündüzünde hiç uyuyamadığını; fakat biraz önce masasının başında on beş dakika kadar “kestirebildiğini”, bunun oldukça iyi geldiğini söylemiş oldu. Konu konuyu açtı. Sohbet devam ederken birden durup elini göğsüne götürdü ve “kalbim sıkışıyor” dedi. seneler önce de bir akşam yemek sırasında bu biçimde bir şey hayatıştı ve hemen eve giderek doktor çağırmıştık. Elektrosu çekilerek gerekli tahlilleri yapılmış, ilaçlar verilerek bir müddet üstada istirahat tavsiye etmişlerdi. Benzer bir durumun yaşandığını düşünerek endişelendim. Hemen oturduğu koltukta uzanır vaziyete gelmesine yardımcı olduk. Ceketini çıkarıp kravatını gevşeterek rahatlamasına çalıştık. Allah’tan, aramızda doktor Bülent Demirgil’in olması telaşımızı hafifçeletiyordu. On beş dakika kadar hareketsiz istirahatini sağlayıp düzenli olarak aldığı ilaçlarını verdik. Bunun üzerine üstat yavaş yavaş kendine gelerek eski vaziyetinde oturdu ve adeta hiç bir şey olmamış gibi konuştuğumuz mevzuya kalındığı yerden devam etti. Çaylar içiliyor, üstat çok iyi görünüyordu. Hatta kendisi birkaç kere, “olur bu biçimde şeyler ama geçiyor, önemli değil” diyerek meseleyi küçültmekteydi. Bu arada tedbiren tansiyon ve nabız kontrolü yapıldı. Tansiyonu 14/5, nabız 60 olarak tespit edilmişti. “Küçük tansiyon hep bu biçimde düşük” demişti. Doktor Bülent Bey, bunun oldukca önemli olmayacağını söylemiş oldu. Gece saat 12.30’a kadar fazlaca keyifli bir sohbet yapıldı. Üstadın geçirdiği kalp sıkışması olayı geride kalmış, unutulmuştu. Ben müsaade isteyip ayrılırken, herhangi bir ihtiyaç durumunda saat kaç olursa olsun telefon etmesini rica ederek ayrıldım. “Bir şey olursa mutlaka ararım” diyerek bizi uğurladı. Ertesi gün öğleden daha sonra merak ederek telefonla aradığımda, iyi olduğunu, tekerrür eden bir durum olmadığını söyleyerek, “kalp artık zayıf; zaman zaman bu biçimde sinyaller veriyor” demişti.”
Sezai Karakoç’a İstanbul Üniversite ekibi fahri doktora plaketini taktim ederken.
CANLI BİR SOHBET
Mermutlu’nun Karakoç’la son görüşmesi ise 13 Kasım Cumartesi günü gerçekleşiyor. Kendisi, “Soğuk algınlığı yaşadığı iyice belliydi” dedikten daha sonra şunları aktarıyor: “Uykusuzluğu iyice sarsmıştı kendisini. Uyuyamamaktan, ilaveten iştahsızlığından şikâyet etti. O sırada getirilen yiyecekleri yemedi ya da yiyemedi. Fakat bunun haricinde her zamanki gibi ilginç konularla sohbetine canlı bir biçimde devam etti. Saat 23.30’a doğru, kendisinin yorgun ve uykusuz olduğunu, istirahate ihtiyacı olduğunu söyleyerek izin istedim. Aynı biçimde, herhangi bir ihtiyaç duyulduğunda bildirilmesi ricasında bulunarak ayrıldım. Takip eden pazar ve pazartesi günlerinde herhangi bir biçimde aranmayınca durumun normal seyrettiğini ve belki o sırada istirahatte olduğunu düşünerek ben de aramadım. 16 Kasım Salı günü ikindi sularında acı haberi aldım.”
Temel Hazıroğlu
KENDİSİNDEN daha sonraSINA İLİŞKİN SÖZLER
Temel Hazıroğlu ise Sezai Karakoç’u vefatından bir gün önce ziyaret etmiş. 15 Kasım 2021 akşamı Fındıkzade’deki Diriliş Yayınevi’nde bulunan Hazıroğlu o son gece yaşananları şu ifadelerle anlatıyor: “Bu ziyaretin onun dünya sürgününün son gününe denk geleceğini tahmin edemezdim. Yayınevinde Üstad ile beraber sadece Ahmet Bey vardı ve selam verip üstadın karşı masasındaki sandalyeye oturdum. Onlar da daha yeni gelmişlerdi. Her zaman olduğu gibi Üstad masasının arkasındaki koltuğuna oturmuştu. Bugün bir daha genellikle giydiği takım elbiseyi giymiş, kışları olduğu gibi kazaklı idi ve yazları hariç sürekli olduğu gibi kravat takmıştı. Masası her zamanki gibi derli toplu, düzenli ve tertipli idi. Hava biraz soğukça olduğundan kalorifer petekleri açılmıştı. Soğuk günlerde olduğu gibi kalorifer ile beraber elektrikli yağlı radyatör de çalışıyordu. Üstad, sol eli ile elektrikli yağlı radyatörü tutup ısınmaya çalışıyor ve bize bakıyordu.
Üstad, muhabbet esnasında yaklaşık bir yıl önce oturduğu evin hemen yakınında satın alıp taşındığı yeni evi ile ilgili düşüncelerini anlattı. Eskisi birinci katta iken burası hemen giriş katında idi ve eve üç dört merdivenle giriliyordu. Üstad birkaç merdiven var daha iyi ama başka şeyler de var, dedi. Ben daha başka düşünüyordum, birbirine yakın hatta karşılıklı iki yer bulup biri yayınevi biri de kütüphane olacak bir projeden bahsetti: “Benden daha sonrada da devam eder. Yayınevinin satış gelirinden kütüphanenin giderleri karşılanır, bu biçimdece onlar birbirini tamamlar.” Üstadın bu değerlendirmelerinden şunu anladım ki yeni satın alıp taşındığı ev içine pek sinmemişti. Ve kendinden daha sonrasına ilişkin ilk defa bu kadar net şeylerden bahsediyordu.
Bir şeyler içip yedikten daha sonra gece saat birlere doğru yayınevinden çıkıp eve doğru yollandık. Üstad, her zaman yaptığı gibi arabanın ön koltuğuna oturdu ancak bu kez kapının camını açıp el sallamasını yapamadı fakat aynı manada bakarak ve içeriden elini hafifçeçe kaldırarak vedalaştı. Bakın kadere ki bu, dünyadaki son görüşmemiz ve son vedalaşmamız idi.”
Yüksel Kanar
Düşünmekten uyuyamıyordu
Yüksel Kanar da Karakoç’un dostlarından bir tanesiydi. Kanar Karakoç’un son günlerini anlatırken şu ifadeleri kullanıyor: “Sezai Karakoç yaşamını İslam’a adamış bir dava adamıydı. Her şeydilk önce ülkemizin ve dünya Müslümanların problemleriyle yakından ilgilendi. yaşamını bu problemlere çözüm bulmaya adadı. En büyük özelliği düşünen bir insan olmasıydı. Uykularını da kaçıran bir düşünce alışkanlığı vardı. Son zaman içinderda bu uykusuzluk kendisini oldukca fazla rahatsız etmeye başladı. En büyük rahatsızlıklardan bir tanesi uyuyamamaktı. Tabii yaşlılıktan ileri gelen başka rahatsızlıkları da vardı. Bunlar onu son günlerinde biraz yoruyordu. bir daha de aklında olan bazı meseleler vardı. Özellikle de Türk Konseyi (Türk Devletleri Teşkilatı) 8. Liderler Toplantısı hakkında düşünüyordu. 2000 yılında kurulan bu konseyin son toplantısı da Karakoç’un vefatının birkaç gün öncesinde yapıldı. Vefatından önceki günlerde bu konuda düşünüyordu. İslam Birliği’nin sağlanması adına bu konseyin varlığının önemli olduğunu vurguluyordu. Türkiye’nin ekonomik olarak sıkıştırılmasının da bu birlik yardımıyla ortadan kalkacağını söylüyordu. Vefatından birkaç gün önceye denk gelen son görüşmelerimizde bu meseleler üzerinde durdu.”
TÜRK BİRLİĞİNİN ÖNEMİNE VURGU
Zeynep Karaca
Genellikle akşam saatlerinde yayınevinde ziyaretçileriyle bir araya gelen ve geç saatlere kadar sohbetlerini sürdüren Üstad’ın son zaman içinderında neler üzerine düşündüğü yakınında olan isimlerin tanıklıklarıyla kayıt altına alınabilir. Bu niyetle görüştüğümüz ilk kişi gazeteci ve şair Zeynep Karaca. 14 yıldır kesintisiz halde Üstad’ı her hafta ziyaret eden Karaca son görüşmesini 12 Kasım Cuma günü yapmış. Gerisini ve o gece orada konuşulanları kendisinden dinleyelim: “Öksürüyordu, pencereyi açık bırakmışım üşüttüm biraz, dedi. Birkaç güne geçer diye de ekledi. sonrasındasında Türk Devletleri Teşkilatı’nın öneminden bahsetti. Birliğe Türkmenistan’ın katılmasının önemli olduğunu belirtti. Bu girişimin anlamlı bir başlangıç olduğunu ama faaliyetlerle desteklenmesi gerektiğine vurgu yaptı. Teşkilatın kurulmasının basında yeteri kadar yer almamasından da şikâyet etti. “Çok önemli bir olay bu biçimde alelade geçiştirilmemeliydi” dedi. Bu konunun önemine dikkat çeken bir yazı yazmak istediğini söylemiş oldu. “Ama şu an hastayım biraz iyi olsam yazacaktım” dedi. Çaylarımızı içtik, biraz hasta olduğu için oldukca yormayalım diye erken çıkmak istedik. Ziyarette Yener Yörük, İbrahim Can ve Nizamettin Aydın da vardı. Son konuşmamız olduğunu bilsem biraz daha uzun kalmak isterdim.”
“KÜLTÜR EVİ” YAPMA ARZUSU
İbrahim Can
Karaca ile o gece ziyarette bulunan gazeteci İbrahim Can, “Üstadı, en son vefatından önceki Cuma akşamı Zeynep Karaca ile ziyaret ettik” cümleleriyle başlayarak şunları aktarıyor: “Odasında, yalnız başına dinleniyordu. 10 dakika daha sonra yanına girdik. Üşüttüğünü söylemiş oldu. Daha öncekilere benzemeyen, bununla birlikte vakur bir duruş veren bu hastalık, tefekkür halini artırmıştı. Son zaman içinderda, kültür evi yapma isteğinden söz ediyordu. Sabırla inşa ettiği Diriliş düşüncesi onun tüm hücrelerine işlemiş, İslam Milleti’nin de bilinçlenerek bir daha Diriliş’i yaşamasını bekliyor ve en ufak adımını bile bu ideale nazaran atıyordu. İnşallah, üstadın istediği gibi bir kültür evi yapılır ve başta gençler olmak üzere hepimiz Diriliş’ten ilham almaya devam ederiz.”
SON GÖRÜŞME
Bedri Mermutlu
Vefatından sadece üç gün önce Karakoç’u ziyaret eden isimlerden biri de Bedri Mermutlu. Mermutlu yaptığı son iki ziyarette Üstad’ın sağlık durumuyla ilgili gelişmelere de şahitlik etmiş. Kendisi o geceler de yaşananları şöyleki anlatıyor: “Her hafta ziyaret ettiğim gibi 3 Kasım 2021 Cumartesi akşamı da Sezai Bey’in ziyaretine, yazıhanesine gittim. Saat 20.30 sıralarıydı. Üstad biraz keyifsizdi. Uykusuzluğundan söz etti. O gece ve gündüzünde hiç uyuyamadığını; fakat biraz önce masasının başında on beş dakika kadar “kestirebildiğini”, bunun oldukça iyi geldiğini söylemiş oldu. Konu konuyu açtı. Sohbet devam ederken birden durup elini göğsüne götürdü ve “kalbim sıkışıyor” dedi. seneler önce de bir akşam yemek sırasında bu biçimde bir şey hayatıştı ve hemen eve giderek doktor çağırmıştık. Elektrosu çekilerek gerekli tahlilleri yapılmış, ilaçlar verilerek bir müddet üstada istirahat tavsiye etmişlerdi. Benzer bir durumun yaşandığını düşünerek endişelendim. Hemen oturduğu koltukta uzanır vaziyete gelmesine yardımcı olduk. Ceketini çıkarıp kravatını gevşeterek rahatlamasına çalıştık. Allah’tan, aramızda doktor Bülent Demirgil’in olması telaşımızı hafifçeletiyordu. On beş dakika kadar hareketsiz istirahatini sağlayıp düzenli olarak aldığı ilaçlarını verdik. Bunun üzerine üstat yavaş yavaş kendine gelerek eski vaziyetinde oturdu ve adeta hiç bir şey olmamış gibi konuştuğumuz mevzuya kalındığı yerden devam etti. Çaylar içiliyor, üstat çok iyi görünüyordu. Hatta kendisi birkaç kere, “olur bu biçimde şeyler ama geçiyor, önemli değil” diyerek meseleyi küçültmekteydi. Bu arada tedbiren tansiyon ve nabız kontrolü yapıldı. Tansiyonu 14/5, nabız 60 olarak tespit edilmişti. “Küçük tansiyon hep bu biçimde düşük” demişti. Doktor Bülent Bey, bunun oldukca önemli olmayacağını söylemiş oldu. Gece saat 12.30’a kadar fazlaca keyifli bir sohbet yapıldı. Üstadın geçirdiği kalp sıkışması olayı geride kalmış, unutulmuştu. Ben müsaade isteyip ayrılırken, herhangi bir ihtiyaç durumunda saat kaç olursa olsun telefon etmesini rica ederek ayrıldım. “Bir şey olursa mutlaka ararım” diyerek bizi uğurladı. Ertesi gün öğleden daha sonra merak ederek telefonla aradığımda, iyi olduğunu, tekerrür eden bir durum olmadığını söyleyerek, “kalp artık zayıf; zaman zaman bu biçimde sinyaller veriyor” demişti.”
Sezai Karakoç’a İstanbul Üniversite ekibi fahri doktora plaketini taktim ederken.
CANLI BİR SOHBET
Mermutlu’nun Karakoç’la son görüşmesi ise 13 Kasım Cumartesi günü gerçekleşiyor. Kendisi, “Soğuk algınlığı yaşadığı iyice belliydi” dedikten daha sonra şunları aktarıyor: “Uykusuzluğu iyice sarsmıştı kendisini. Uyuyamamaktan, ilaveten iştahsızlığından şikâyet etti. O sırada getirilen yiyecekleri yemedi ya da yiyemedi. Fakat bunun haricinde her zamanki gibi ilginç konularla sohbetine canlı bir biçimde devam etti. Saat 23.30’a doğru, kendisinin yorgun ve uykusuz olduğunu, istirahate ihtiyacı olduğunu söyleyerek izin istedim. Aynı biçimde, herhangi bir ihtiyaç duyulduğunda bildirilmesi ricasında bulunarak ayrıldım. Takip eden pazar ve pazartesi günlerinde herhangi bir biçimde aranmayınca durumun normal seyrettiğini ve belki o sırada istirahatte olduğunu düşünerek ben de aramadım. 16 Kasım Salı günü ikindi sularında acı haberi aldım.”
Temel Hazıroğlu
KENDİSİNDEN daha sonraSINA İLİŞKİN SÖZLER
Temel Hazıroğlu ise Sezai Karakoç’u vefatından bir gün önce ziyaret etmiş. 15 Kasım 2021 akşamı Fındıkzade’deki Diriliş Yayınevi’nde bulunan Hazıroğlu o son gece yaşananları şu ifadelerle anlatıyor: “Bu ziyaretin onun dünya sürgününün son gününe denk geleceğini tahmin edemezdim. Yayınevinde Üstad ile beraber sadece Ahmet Bey vardı ve selam verip üstadın karşı masasındaki sandalyeye oturdum. Onlar da daha yeni gelmişlerdi. Her zaman olduğu gibi Üstad masasının arkasındaki koltuğuna oturmuştu. Bugün bir daha genellikle giydiği takım elbiseyi giymiş, kışları olduğu gibi kazaklı idi ve yazları hariç sürekli olduğu gibi kravat takmıştı. Masası her zamanki gibi derli toplu, düzenli ve tertipli idi. Hava biraz soğukça olduğundan kalorifer petekleri açılmıştı. Soğuk günlerde olduğu gibi kalorifer ile beraber elektrikli yağlı radyatör de çalışıyordu. Üstad, sol eli ile elektrikli yağlı radyatörü tutup ısınmaya çalışıyor ve bize bakıyordu.
Üstad, muhabbet esnasında yaklaşık bir yıl önce oturduğu evin hemen yakınında satın alıp taşındığı yeni evi ile ilgili düşüncelerini anlattı. Eskisi birinci katta iken burası hemen giriş katında idi ve eve üç dört merdivenle giriliyordu. Üstad birkaç merdiven var daha iyi ama başka şeyler de var, dedi. Ben daha başka düşünüyordum, birbirine yakın hatta karşılıklı iki yer bulup biri yayınevi biri de kütüphane olacak bir projeden bahsetti: “Benden daha sonrada da devam eder. Yayınevinin satış gelirinden kütüphanenin giderleri karşılanır, bu biçimdece onlar birbirini tamamlar.” Üstadın bu değerlendirmelerinden şunu anladım ki yeni satın alıp taşındığı ev içine pek sinmemişti. Ve kendinden daha sonrasına ilişkin ilk defa bu kadar net şeylerden bahsediyordu.
Bir şeyler içip yedikten daha sonra gece saat birlere doğru yayınevinden çıkıp eve doğru yollandık. Üstad, her zaman yaptığı gibi arabanın ön koltuğuna oturdu ancak bu kez kapının camını açıp el sallamasını yapamadı fakat aynı manada bakarak ve içeriden elini hafifçeçe kaldırarak vedalaştı. Bakın kadere ki bu, dünyadaki son görüşmemiz ve son vedalaşmamız idi.”
Yüksel Kanar
Düşünmekten uyuyamıyordu
Yüksel Kanar da Karakoç’un dostlarından bir tanesiydi. Kanar Karakoç’un son günlerini anlatırken şu ifadeleri kullanıyor: “Sezai Karakoç yaşamını İslam’a adamış bir dava adamıydı. Her şeydilk önce ülkemizin ve dünya Müslümanların problemleriyle yakından ilgilendi. yaşamını bu problemlere çözüm bulmaya adadı. En büyük özelliği düşünen bir insan olmasıydı. Uykularını da kaçıran bir düşünce alışkanlığı vardı. Son zaman içinderda bu uykusuzluk kendisini oldukca fazla rahatsız etmeye başladı. En büyük rahatsızlıklardan bir tanesi uyuyamamaktı. Tabii yaşlılıktan ileri gelen başka rahatsızlıkları da vardı. Bunlar onu son günlerinde biraz yoruyordu. bir daha de aklında olan bazı meseleler vardı. Özellikle de Türk Konseyi (Türk Devletleri Teşkilatı) 8. Liderler Toplantısı hakkında düşünüyordu. 2000 yılında kurulan bu konseyin son toplantısı da Karakoç’un vefatının birkaç gün öncesinde yapıldı. Vefatından önceki günlerde bu konuda düşünüyordu. İslam Birliği’nin sağlanması adına bu konseyin varlığının önemli olduğunu vurguluyordu. Türkiye’nin ekonomik olarak sıkıştırılmasının da bu birlik yardımıyla ortadan kalkacağını söylüyordu. Vefatından birkaç gün önceye denk gelen son görüşmelerimizde bu meseleler üzerinde durdu.”