Fehmi Koru*
Evvel uzun gelebilecek bir alıntı:
‘‘Bakın ülkede tarihî bir dönüm yaşanıyor. Bankada vatandaşın atıl vaziyette duran 147 milyar dolarlık serveti kademeli olarak iktisadın çarkları ortasına sokulacak. Bu gelişmeyi yazılarımda tekraren lisana getirmiştim. Sonunda Hükûmet aradığı kaynağı kendi ortasında buldu, ele güne avuç açmaktan kurtuldu… Hem kur baskısı ortadan kalktı, hem maliyet artışı önlendi, hem enflasyondaki yükseliş trendi kesildi.
Demek ki Türkiye’de faiz artırılmadan da kurlar düşebiliyormuş! Demek ki seçim sonucu almadan da Türk lirası kıymet kazanabiliyormuş. Demek ki klasik iktisat kuralları uygulanmadan da iktisatta istikrar sağlanabiliyormuş. Demek ki, vatandaş hükûmetine büyük inanç duyuyormuş, sistemi motamot benimsedi. Kur balonu sönecek almayın demiştim. Dolar paraşütsüz düşecek diye yazmıştım. Benimle alay ettiler…
Artık şapkayı öne koyup: Biz niçin kelam dinlemedik, büyük ziyan ettik diyorlar.
Hayatta başarılı olmak için Amerika’da yetişmiş profesörlerin değil, ‘hayat profesörleri’nin kelamını dikkate alacaksınız. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ne kadar büyük bir başkan olduğunu gördünüz değil mi? 15 Temmuz’da halkı sokağa davet ederek ülkeyi darbeden kurtardığı üzere, kur garantili sistemi devreye sokarak ekonomiyi batmaktan kurtardı. Söylenecek tek söz var: Helal olsun Başkan’ım…’’
Bu yazı iktidara her hususta takviye veren bir gazetede, çoklukla ‘ekonomi’ hususlarında yazan ve TV’de yorumlar yapan, tabirlerinden kendisini ‘hayat profesörü’ olarak gördüğü anlaşılan bir müellif tarafınca kaleme alındı. Yazının alıntıladığım bu kısmı, bir kısmın, AK Parti genel lideri da olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafınca açıklanan ‘yeni model’ hakkında niyetlerini bir fazlaca taraftan teğe bir yansıtıyor.
AK Parti için ‘‘Bitti, bitiyor’’ denilirken, bir süreliğine ‘‘Yoksa nitekim her şey kaybediliyor mu?’’ tereddüdüne düşen o kesim, sonunda bir daha ve çekinginliği üzerlerinden atacak kadar iktidara sarılacak bir gerekçeyi ‘yeni model’ ile bulmuş oldu.
‘Yeni model’ olarak devreye alınan önlemlerin, ‘nass’ ile irtibat kurulup ortadan kaldırılması için evvelce 128 milyar dolar, şu yakınlarda da bir daha ekstradan milyarlarca dolar sarf edilmiş faizin aslında isim değiştirilmiş –‘örtülü faiz’– biçimi olmasının o kesim için bir ehemmiyeti yok.
Sorulduğunda ‘‘Döviz düştü, hala düşüyor ya, siz ona bakın’’ yanıtı alınıyor.
Dövizin düştüğü imgesini sağlamak için, literatürde ‘arka kapı’ olarak bilinen ve güzel gözle bakılmayan bir metot uygulanıyor ve bu gayeyle Merkez Bankası kaynakları ile kamu bankalarının kullanılmış olması da onlar için kıymetli değil.
Birebir ‘‘Döviz düşüyor ya’’ karşılığı, prosedüre dikkat çekmek için yapılan yayınlar gündeme getirildiğinde de o bölümden alınıyor.
Onlar için ‘yeni model’ faizi artırmadı.
Vatandaş modelin ilanıyla bir arada ikna oldu, yabancı para olarak sakladığı tasarrufunu derhal bozdurup yeni sisteme uygun hesaplara yatırdı ve yazıda anlatıldığı üzere 147 milyar dolarlık döviz hesapları birden TL hesaplarına dönüştü onlara bakılırsa.
[Cumhurbaşkanı Erdoğan dün TL mevduatının 23.8 milyar TL arttığını duyurdu. ‘1 Dolar eşittir 10 TL’ kurundan hesap edildiğinde bu sayı 2 milyar 380 milyon dolara tekabül ediyor. Yani resmi kayıtlara nazaran 259.6 milyar dolar olan yabancı para mevduatının küçücük bir kısmı. Yeni model açıklamasının yapıldığı Pazartesi gününü takip eden 24 saat içerisinde, BDDK resmi bilgilerine bakılırsa, yabancı para mevduatı 1.7 milyar dolar artışla 261 milyar doları aştı. Vatandaşın dolarlarını bozdurduğu manzarası çabucak hemen yok. Bozdurabilirler, fakat şu anda o denli bir durum yok.]
Kurun düşmesi, bunun nasıl sağlandığının önemsenmemesine yol açtı kimileri için. İktisat alanında hükümetçe yapılagelen politik tercihler yüzünden tereddütler geçirse de, AK Parti seçmeninin partisinden kopmayı öteki sebepler yüzünden esasen düşünmeyen kısmı için bu kadarı kâfi oldu.
Susmuş olanlar konuşmaya, savunmakta zorlananlar taarruza geçmeye başladı.
Temel soru şu: AK Parti’ye her seçimde oyunu veren, son cumhurbaşkanı seçiminde AK Parti adayının yüzde 52 oyla seçilmesini sağlayan, yakın vakitte yapılan kamuoyu yoklamalarında kendini ‘kararsız’ olarak tanımladığı görülen daha kalabalık seçmen kitlesi ne durumda?
Bu soruyu, kamuoyu yoklamalarına bakıp birinci yapılacak seçimin kendi lehlerine sonuç vermesini çantada keklik nazarann ve bu sebeple Cumhur İttifakı adayının karşısına kimi çıkartırlarsa onun rahatlıkla kazanacağı ve milletvekili seçiminde Meclis çoğunluğuna sahip hale gelecekleri kabulüyle davranan muhalefet cephesine soruyorum.
Seçimin tarihinin muhalefetin dileği istikametinde erkene alındığını ve iktidarın ‘‘Madem bu kadar isteklisiniz, haydi iki ay daha sonra sandık gelsin’’ halini benimsediğini düşünelim.
Doğal bu ortada, taban fiyata yapılan ‘beklenenin fevkinde zam’ gibisi iyileştirmelerin hükümet tarafınca emeklileri ve memurları da kapsayacak biçimde yaygınlaştırıldığını, 3600 ek göstergenin bir hayli uğraş alanını içine alarak çıkartıldığını, yaşı yetmediği için hak ettiği biçimde emekli edilmeyen kitlenin meramına erdirildiğini de düşünebiliriz.
O denli bir ortamda gidilecek seçimde sandıktan nasıl bir sonuç çıkar dersiniz?
‘‘Yeni model altı ay daha sonra ülke iktisadını çökertecek, bakılırsaceksiniz’’ demek seçimi kazandıracak bir propaganda için kâfi midir?
Millet İttifakı’nın ‘kimi karşısına çıkartsak kazanır’ mantığıyla belirleyeceği bir aday mı cumhurbaşkanlığı seçiminde başarılı olur, yoksa Tayyip Erdoğan bir daha mi seçilir?
Tayyip Erdoğan siyasi hayatta en baştan -1990’lı senelerdan- itibaren kendisini hafifçee alan muarızları yardımıyla önüne çıkartılan pürüzleri aşarak -ve biraz da önüne maniler çıkartılması yardımıyla- daima başarılı oldu.
Nasıl bitirmiş üstte uzunca alıntıladığım yazısını müellifimiz?
Şöyle: ‘‘Söylenecek tek söz var: Helal olsun Başkan’ım…’’
Üç ay daha sonra yapılacak muhayyel seçimin sonraki günü birebir müellifin yeni yazısı da üstteki cümlesiyle bitebilir.
*Bu yazı fehmikoru.com adresinden motamot alınmıştır.
Evvel uzun gelebilecek bir alıntı:
‘‘Bakın ülkede tarihî bir dönüm yaşanıyor. Bankada vatandaşın atıl vaziyette duran 147 milyar dolarlık serveti kademeli olarak iktisadın çarkları ortasına sokulacak. Bu gelişmeyi yazılarımda tekraren lisana getirmiştim. Sonunda Hükûmet aradığı kaynağı kendi ortasında buldu, ele güne avuç açmaktan kurtuldu… Hem kur baskısı ortadan kalktı, hem maliyet artışı önlendi, hem enflasyondaki yükseliş trendi kesildi.
Demek ki Türkiye’de faiz artırılmadan da kurlar düşebiliyormuş! Demek ki seçim sonucu almadan da Türk lirası kıymet kazanabiliyormuş. Demek ki klasik iktisat kuralları uygulanmadan da iktisatta istikrar sağlanabiliyormuş. Demek ki, vatandaş hükûmetine büyük inanç duyuyormuş, sistemi motamot benimsedi. Kur balonu sönecek almayın demiştim. Dolar paraşütsüz düşecek diye yazmıştım. Benimle alay ettiler…
Artık şapkayı öne koyup: Biz niçin kelam dinlemedik, büyük ziyan ettik diyorlar.
Hayatta başarılı olmak için Amerika’da yetişmiş profesörlerin değil, ‘hayat profesörleri’nin kelamını dikkate alacaksınız. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ne kadar büyük bir başkan olduğunu gördünüz değil mi? 15 Temmuz’da halkı sokağa davet ederek ülkeyi darbeden kurtardığı üzere, kur garantili sistemi devreye sokarak ekonomiyi batmaktan kurtardı. Söylenecek tek söz var: Helal olsun Başkan’ım…’’
Bu yazı iktidara her hususta takviye veren bir gazetede, çoklukla ‘ekonomi’ hususlarında yazan ve TV’de yorumlar yapan, tabirlerinden kendisini ‘hayat profesörü’ olarak gördüğü anlaşılan bir müellif tarafınca kaleme alındı. Yazının alıntıladığım bu kısmı, bir kısmın, AK Parti genel lideri da olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafınca açıklanan ‘yeni model’ hakkında niyetlerini bir fazlaca taraftan teğe bir yansıtıyor.
AK Parti için ‘‘Bitti, bitiyor’’ denilirken, bir süreliğine ‘‘Yoksa nitekim her şey kaybediliyor mu?’’ tereddüdüne düşen o kesim, sonunda bir daha ve çekinginliği üzerlerinden atacak kadar iktidara sarılacak bir gerekçeyi ‘yeni model’ ile bulmuş oldu.
‘Yeni model’ olarak devreye alınan önlemlerin, ‘nass’ ile irtibat kurulup ortadan kaldırılması için evvelce 128 milyar dolar, şu yakınlarda da bir daha ekstradan milyarlarca dolar sarf edilmiş faizin aslında isim değiştirilmiş –‘örtülü faiz’– biçimi olmasının o kesim için bir ehemmiyeti yok.
Sorulduğunda ‘‘Döviz düştü, hala düşüyor ya, siz ona bakın’’ yanıtı alınıyor.
Dövizin düştüğü imgesini sağlamak için, literatürde ‘arka kapı’ olarak bilinen ve güzel gözle bakılmayan bir metot uygulanıyor ve bu gayeyle Merkez Bankası kaynakları ile kamu bankalarının kullanılmış olması da onlar için kıymetli değil.
Birebir ‘‘Döviz düşüyor ya’’ karşılığı, prosedüre dikkat çekmek için yapılan yayınlar gündeme getirildiğinde de o bölümden alınıyor.
Onlar için ‘yeni model’ faizi artırmadı.
Vatandaş modelin ilanıyla bir arada ikna oldu, yabancı para olarak sakladığı tasarrufunu derhal bozdurup yeni sisteme uygun hesaplara yatırdı ve yazıda anlatıldığı üzere 147 milyar dolarlık döviz hesapları birden TL hesaplarına dönüştü onlara bakılırsa.
[Cumhurbaşkanı Erdoğan dün TL mevduatının 23.8 milyar TL arttığını duyurdu. ‘1 Dolar eşittir 10 TL’ kurundan hesap edildiğinde bu sayı 2 milyar 380 milyon dolara tekabül ediyor. Yani resmi kayıtlara nazaran 259.6 milyar dolar olan yabancı para mevduatının küçücük bir kısmı. Yeni model açıklamasının yapıldığı Pazartesi gününü takip eden 24 saat içerisinde, BDDK resmi bilgilerine bakılırsa, yabancı para mevduatı 1.7 milyar dolar artışla 261 milyar doları aştı. Vatandaşın dolarlarını bozdurduğu manzarası çabucak hemen yok. Bozdurabilirler, fakat şu anda o denli bir durum yok.]
Kurun düşmesi, bunun nasıl sağlandığının önemsenmemesine yol açtı kimileri için. İktisat alanında hükümetçe yapılagelen politik tercihler yüzünden tereddütler geçirse de, AK Parti seçmeninin partisinden kopmayı öteki sebepler yüzünden esasen düşünmeyen kısmı için bu kadarı kâfi oldu.
Susmuş olanlar konuşmaya, savunmakta zorlananlar taarruza geçmeye başladı.
Temel soru şu: AK Parti’ye her seçimde oyunu veren, son cumhurbaşkanı seçiminde AK Parti adayının yüzde 52 oyla seçilmesini sağlayan, yakın vakitte yapılan kamuoyu yoklamalarında kendini ‘kararsız’ olarak tanımladığı görülen daha kalabalık seçmen kitlesi ne durumda?
Bu soruyu, kamuoyu yoklamalarına bakıp birinci yapılacak seçimin kendi lehlerine sonuç vermesini çantada keklik nazarann ve bu sebeple Cumhur İttifakı adayının karşısına kimi çıkartırlarsa onun rahatlıkla kazanacağı ve milletvekili seçiminde Meclis çoğunluğuna sahip hale gelecekleri kabulüyle davranan muhalefet cephesine soruyorum.
Seçimin tarihinin muhalefetin dileği istikametinde erkene alındığını ve iktidarın ‘‘Madem bu kadar isteklisiniz, haydi iki ay daha sonra sandık gelsin’’ halini benimsediğini düşünelim.
Doğal bu ortada, taban fiyata yapılan ‘beklenenin fevkinde zam’ gibisi iyileştirmelerin hükümet tarafınca emeklileri ve memurları da kapsayacak biçimde yaygınlaştırıldığını, 3600 ek göstergenin bir hayli uğraş alanını içine alarak çıkartıldığını, yaşı yetmediği için hak ettiği biçimde emekli edilmeyen kitlenin meramına erdirildiğini de düşünebiliriz.
O denli bir ortamda gidilecek seçimde sandıktan nasıl bir sonuç çıkar dersiniz?
‘‘Yeni model altı ay daha sonra ülke iktisadını çökertecek, bakılırsaceksiniz’’ demek seçimi kazandıracak bir propaganda için kâfi midir?
Millet İttifakı’nın ‘kimi karşısına çıkartsak kazanır’ mantığıyla belirleyeceği bir aday mı cumhurbaşkanlığı seçiminde başarılı olur, yoksa Tayyip Erdoğan bir daha mi seçilir?
Tayyip Erdoğan siyasi hayatta en baştan -1990’lı senelerdan- itibaren kendisini hafifçee alan muarızları yardımıyla önüne çıkartılan pürüzleri aşarak -ve biraz da önüne maniler çıkartılması yardımıyla- daima başarılı oldu.
Nasıl bitirmiş üstte uzunca alıntıladığım yazısını müellifimiz?
Şöyle: ‘‘Söylenecek tek söz var: Helal olsun Başkan’ım…’’
Üç ay daha sonra yapılacak muhayyel seçimin sonraki günü birebir müellifin yeni yazısı da üstteki cümlesiyle bitebilir.
*Bu yazı fehmikoru.com adresinden motamot alınmıştır.