Gam yüklü şiirler

JoKeR

Active member
ARİF AY

Ne hoş der Karacaoğlan: “Bin kaygu bir borç ödemez / Gamlanma gönül gamlanma”, bir daha bir türkümüzde: “bir daha gam yükünün kervanı geldi / Çekemem bu kaygısı de bölek seninle” denir. Bu gam defterinin tamamı yok mu diye sorar Pir Galip: “Ey Hızr-ı fütâdegân söyle / Bu sırrı idüp ıyân söyle / Ol sen bana tercemân söyle / Ketm etme yegân yegân söyle / Gam defterinin tamamı yok mu”, “Gamdan dağlar kurmalıyım / Kayaları sözler olan” der, Fazilet Bayazıt.

Ali Asker Barut’un “Gam Divanında Istırap Şiirleri” (Pikaresk Yayınevi, Kasım 2021) isimli kitabını elime alır almaz bu çağrışımlar sökün etti belleğimde. Şiirleri bu his yoğunluğu ortasında okudum. Bir külü, bir közü harlıyor şair, yüreğindeki sızıyla, ağzındaki acıyla konuşuyor; bir ağıda dönüşüyor konuşması: “Serpilir sesi ağıdı / Serpilir kar dolu bir gökyüzüne” “Kül ve Köz” şiirinden aldım bu dizeleri; bu şiirde bu toprakların beşerinin acıları destanlaşır adeta.

Gam Divanında Sıkıntı Şiirleri, Ali Asker Barut, Pikarest Yayınevi Kasım 2021, 107 sayfa.


Ali Asker Barut, bu yurdun, bu toprakların kadim kıymetlerine yürekten bağlı bir şair. Yüzyılın başında, bu toprakların kıymetlerine bağlı insanların gördüğü zulmü, çektiği acıyı, dışlanmışlığı, sürgünü onun ailesi de görmüştür. Şair, çocuk yaşta dedesinden, ninesinden dinlediği trajik yaşanmışlıkların acı dolu hikayeleriyle büyür ve bu hikayelerden süzülen acı tortular çöker yüreğine. Bundandır onun şiirlerinin gam yüklü, sıkıntı dolu şiirler oluşu. Onun şiirlerine kadim şiirimizin sesi hâkimdir. O seste, Anadolu toprağından neşet eden ağıtların, türkülerin tınısı, dervişçe söyleyişin büyülü edası vardır. Geçmişe yöneldikçe ağır bir gama, hüzne ve üzüntüye bürünen bu ses, gelecek kelam konusu olduğunda büyük bir umudu muştulayan sese dönüşür: “Dökülüyor üzere dağ doruklarından / bir özgürlük türküsüne başlıyor / konuttaki bütün musluklar” der. (S. 29)

ŞAİRLERE SELAM OLSUN

Ali Asker Barut’un şiiri geçmişin ve bugünün yanlışlarını, zulümlerini sorgulayan ve hesap soran bir şiirdir hem de: “Nerede olsa tanırım / Ümitsizlik olup kalbe çöken / Bu büyük solgunluğu / Yeryüzüne hürmetle eğilmiş, incitilmiş / Dervişlerinin sesini nereye gömdün ey Anadolu / Yankılanırdı dün yankılanacak daha / Bu yaralı gökkubbede bu dalgın soru” (S. 103)

“Gam Divanında Acı Şiirleri”, şairin kitabın başına aldığı “Sezai Karakoç’a Hızır’ın Mektubu” başlıklı şiir üzere bir metinle başlar. Ali Asker Barut, Hızır’ın ağzından Sezai Karakoç’a bir mektup kaleme alır. Sezai Karakoç’u sıhhatinde ziyaret etmiş, onunla tanışmanın büyük coşkusunu Edebiyat Ortamı mecmuasında anlatmıştı. Kelam konusu mektuptan bir kısmı alıyorum buraya: “Benim (Hızır) ağzımdan oturmuş sana artık bu satırları yazan şair çocuğa mukayet ol. Ben ona, senin üzerinden seninle şiirinle sesimi işittirdim. O şair çocuğu üzerinde Hazreti Ali’nin selamı ve bir düşle sana, senin kapına ben gönderdim. O şair çocuk benim sana selamımdı, kendi gölgenin altından ayırma o şair çocuğu. Bil ki, onun gönlündeki pak suya ben suretimi verdim. Bakarsan, o şairin gönlündeki suda ben görünüyorum Sezai Karakoç.” (S. 14)

“Gam Divanında Üzüntü Şiirleri” yedi kısımdan oluşur. Ortak şiirler kısmında Oğuzhan Akay, Erol Özyiğit ve Nisa Leyla başlığı altında dört şiir yer alır. Gam Divanı kısmında ise şairler, birer şiirle selamlanır: Yunus Emre, Karacaoğlan, Arif Ay, Erol Özyiğit, Hüseyin Ferhad, Nisa Leyla, Haydar Ergülen, Rıfat Ilgaz, Ozan Telli, Abdulkadir Bulut, İlhami Çiçek, Turgut Kızıldağ, Suavi Kemal Yazgıç, Onur Akyıl, Yunus Karakoyun, Serkan Akça, Mahmut Aksoy.

GÖNLÜ GENİŞ BİR ŞAİR

Ali Asker Barut, ideolojik kamplara hapsetmez kendini. İdeolojik körlüğün dışlaştırıcı, yavanlaştırıcı tuzağına düşmez. “Yaratılmışı yaratandan ötürü sever.” Yunusçadır onun sevgisi. “Cümle şair dost bahçesi”dir onda: Pîr sultan’ı da sever, Pir Galib’i de, Neyzen’i de sever, Aşık Veysel’i de, Nazım Hikmet’i de sever, Necip Fazıl’ı da, Sezai Karakoç’u da sever, Cemal Süreya’yı da, Metin Eloğlu’nu da sever, Cahit Zarifoğlu’nu da, Ahmet Erhan’ı da sever, İlhami Çiçek’i de…

Onun acılar dolu, tutsak ırmağı kendi içine dökülen bir ırmaktır. İçlenir ve acılardan da güller dermesini bilir: “Ah gül ağacı dedim / Bir gamlı hazan ortasında / Bin hüzünle / Bir içli bir gül oldum / döküldüm kendi dibime” diyerek. (S. 27)

Onun şiirleri, sessiz ve saklanan Pepûk Kuşu’nun da sesidir: “Ey ırmak önünde / Kalbinde büyük bir ıstırapla susan / Artık seni, senin konuşmanı bekliyor / Dört dağ içine / Eski bir efsane ile saklanan / Pepûk Kuşu” (S. 91)

Ali Asker Barut’un şiirlerini okurken bir acı düğümlenir insanın yüreğinde. Bir yamaçtan yuvarlanan, yuvarlandıkça büyüyen kar yumağı üzere kederlendikçe kederlenir insan. Bütün bu acılar niye sorusu şimşek üzere çakar bellekte. Yanıt verilmeyen, yanıt vermekten kaçınılan ancak azıcık tarih bilgisi olanın yanıtını bildiği sorulardır bunlar. halbuki “Çağdaş sorulardan korkar Devlet” / Bir de kitaptan, bir de şiirden, bir de toplumculuktan / Artık benim ağzımda gür, güpgür bir ıslık / Geliyor yazdan, bahardan, dağlardan” der, şair. (S. 107)

Ben de onu “Bir Şairim” isimli şu hoş şiiriyle selamlıyorum: “Büyük bir ateşten artanım ben / Bir gülün tabanında gizli külüm / Eski bir çardakta oturmuş öncedenden / Bir ezeli konuşanlar / Dilimi epey eski / Sözlerimi kül ortasında buldular / Bir şairim / Bütün çağların yenilmişi / Gezdirdim durdum zira / İçimde yağmurlu, yıkık bir çarşının sesini” (S. 94)
 
Üst